Farkında mısın?
Son günlerde ne kadar da aciz kaldık
bize ait cümleler kurmaktan.
Bırak seni seviyorum demeyi,
Bir günaydını bile çok görür
olduk birbirimize.
Tükenen; sevgimiz mi,
Yoksa, yoksa dilimiz mi varmıyor?
Ne sen bana 'iyi misin' diyorsun,
Ne ben sana 'günaydın'.
Farkında mısın?
Ağzımızı bıçak açmıyor...
***
Sebepsiz değil yavan kelimelere
başvurmamız.
Saçlarını bile taramıyorsun eskisi gibi.
Benimse içimden gelmiyor tıraş olmak.
Eskiden daha zili çalmadan
açardın kapıyı.
'Kokunu taa aşağılardan duydum' derdin.
'Özledim' derdin. Kısar gözlerini,
'ya sen ya sen?' derdin...
***
Öylece sarılıp kalırdık kapı eşiğinde.
Kaç gecedir koltuğun bir kenarında
uyuyup kalıyorum. Öyle arttı ki
son günlerde romatizmalarım.
Adeta kar yağıyor geceleri sol omzuma.
Sana ilaçlarımın yerini
korkudan soramıyorum.
Ya cevap vermezsen,
Ya 'git kendin al' dersen.
Korkuyorum işte,
Sevginin tükendiğini bilmekten
korkuyorum...
***
Dün, ilk defa kahvaltı etmişsin
beni kaldırmadan. İlk defa çayı
***
dün soğuk ve şekersiz içtim.
Kaç zamandır adımla seslenmiyorsun bana.
Bir tabloyu meydana getiren
iki unsur gibiyiz.
Senin vurdumduymazlığını,
benim aksiliğim tamamlıyor.
Sen ayrı odadan kalkıyorsun,
ben taa uçtaki odadan.
Bir suçlu gibi öne eğip başımızı,
öylece geçiyoruz yanından birbirimizin.
Hiç umursamadan!...
***
Yok yok, bu böyle olmayacak.
Ya sen aç kıza telefon, ya ben,
bu böyle olmayacak.
İstersen oğlanları sen ara,
onlar seni daha bir severler.
Kısaca ya ben gideyim, ya sen..
Belki de bir zaman ayrı kalırsak,
Kimbilir belki de özleriz birbirimizi...
***
Bu günleri hiç düşünmeden,
o hoyrat, o pervasızca harcadığımız
aşkımıza nasıl muhtacım şimdi, nasıl!
Bilemezsin.
Olsun, bi müddet yemeği dışarıda yerim.
İlaçlarımı masanın üstüne
geceden dizerim.
Parmağıma ip bağlarım falan.
Ya da istersen ben gideyim.
Gideyim de nereye?
Galiba yaşlanmamalı insan..
Şuç, erkek veya kadın olmakta değil.
Suç, dediğim gibi,
o hoyratça harcadığımız yılların
bir bedeli olmalı...
***
Dün, o filmi seyrederken ağladığını
gördüm. Sanma ki fark etmedim.
Sanki ikimizin son dönemi.
Ne kadar açığa vursak da öfkemizi,
gem vuramasak da alışkanlıklarımıza,
Demek ki; bazı şeylerin
çok geç anlaşılıyormuş değeri..
Bir ara gözüm takıldı,
saçlarına karışmış akların.
Benimse kış çoktan oturmuştu
şakaklarıma...
***
Hatırlar mısın
ilk yemeğe çıktığımız günü?
Nasıl da elim ayağıma dolaşmıştı hani..
Hatırlar mısın
***
bir mecal kalırcasına güldüğünü?
Şimdi ise bak yüreğimiz bir mecal.
Dağ başı yalnızlıklarına
mahkum ettik birbirimizi.
Ne zaman biter bu suskunluğumuz bilmem.
Ya bir ölüm anı çığlığıyla...
***
Sahi ben ölürsem ağlar mısın?
Bana, bana hiç sorma.
Düşünmek bile acıtıyor içimi.
Cam kesiği ağrılara gark oluyorum.
Hem benim bildiğim önce,
Erkekler ölür.
O zaman da sen,
O zaman da sen kalacaksın yapayalnız.
Ne yapar, ne edersin bu koca şehirde.
Kim getirir her sabah o çok sevdiğin,
taze fırın ekmeğini?
Kim sular bahçeyi,
Kim budar yediverenlerini?
Ve kim koyar sen daha uyanmadan
Yastığına o en güzel güllerini?...
***
Zor değil mi?
Yaşamın en zor tarafı işte.
Kolay değil alışkanlıklardan bir an
için vazgeçmek.
Zaten, zaten benim tek alışkanlığım da
sensin. Yok, yok, senden vazgeçemem.
Zaten benim bildiğim,
Erkekler özür dilemeli ilk...
***
Galiba daha bir yakışıyor
'Seni seviyorum' demek erkeğe.
Yok yok, bu sabah kalkınca,
ilk işim sana sarılıp ve hiç yüksünmeden
ve kırgınlığı bir yana atıp,
'Seni seviyorum' demeliyim.
'Seni seviyorum, günaydın' demeliyim.
Günaydın bir tanem,
Seni çok seviyorum...