-
Hani anlatamazsın çaresizliğin
Yağlı urgan gibi sallanır ya üç adım ötende
Sınır bir incecik çizgi
Hani elini atsan dokunacaksın
Her şey aslında ne kadarda apaçık
Ne kadar korkak ne kadar da ürkeksin...
Paslı kilitler dilinde
Hangi kelimeye başvursan bir cümle etmez
Derin vadilerin asma köprülerinde kalırsın
Öylece asılı...
Oysa oysa aşkın asla yoktur beklemeye tahammülü
Ne akasyaların hakkıdır açmamak
Ne de papatyaların
Kavaklar bile nasıl yeşillenir mevsiminde
Daha kaç zaman erteleyeceksin
Tehir edilmiş sevdaların borç yatağında
Yarınların bugünden haciz
Hani anlatmazsın çaresizliğin yağlı urgan gibi
Sallanır ya üç adım ötende
Hani elini atsan dokunacaksın
Herşey aslında ne kadar da apaçık
Ne kadar korkak ne kadar da ürkeksin
Daha kaç vakte erteleyeceksin
SENİ SEVİYORUM demelerini
Yarın?
Gelecek ay?
Seneye?
Haczedilmiş duyguların mayın tarlalarında
Ne bilinmedik kır çiçekleri açar ne yedi veren gülü
Hadi bağır bağıra bildiğince
SENİ SEVİYORUM de, seviyorum
De işte
Üstelik her şey olabildiğince yanında
Tam karşında
Ne kadar da ince ve zarif
Nasılda güzel
Hadi bir dokun
Daha kaç gecenin yalnızlığına sokulup
Yok olup gideceksin
Bu sevgisizliğin borç batağında
Oysa bu son şansındı
Güzelliğin bile kalmayacak sana ait
Ve bir daha bulamazsın
Zamanı böyle müsait
Hadi SENİ SEVİYORUM de
SEVİYORUM de işte..
-
Seviyorum seni
ekmeği tuza banıp yer gibi
***
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi
***
Ağır posta paketini
neyin nesi belirsiz
telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi
***
Seviyorum seni
denizi ilk defa uçakla geçer gibi
***
İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldayan birşeyler gibi
***
Seviyorum seni
Yaşıyoruz çok şükür der gibi.
-
Ben senin en çok sesini sevdim
Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi
Önce aşka çağıran, sonra dinlendiren
Bana her zaman dost, her zaman sevgili
***
Ben senin en çok ellerini sevdim
Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak
Nice güzellikler gördüm yeryüzünde
En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak
***
Ben senin en çok gözlerini sevdim
Kah çocukça mavi, kah inadına yeşil
Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar
Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil
***
Ben senin en çok gülüşünü sevdim
Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran
Unutturur bana birden acıları, güçlükleri
Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman
***
Ben senin en çok davranışlarını sevdim
Güçsüze merhametini, zalime direnişini
Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında
Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini
***
Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim
Tüm çocuklara kanat geren anneliğini
Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada
Sensin, her şeyin üstünde tutan sevgini
***
Ben senin en çok bana yansımanı sevdim
Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni
Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim
Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni...
-
Bir dağbaşı yalnızlığı yaşıyorum yeniden
Dağbaşı yalnızlığı ölümden beter.
Hiç kimse aramasa, sormasa beni
Sen gelsen yeter.
***
Huzur ellerinin güzelliğidir
Gözlerin karşımda bir mutluluk denizi
Her sabah soframızda ekmeğimizi
Sen bölsen yeter.
***
Yüreğim seninle yaylalar kadar serin
Ne bir çizgi hasret, ne bir nokta gam,
Yayla dumanı gibi gözlerime her akşam
Sen dolsan yeter.
***
Bende çaresizlik sonsuz kördüğüm
Bende sabır, sende naz...
Gündüzden vazgeçtim düşümde biraz
Bir yüz görümlüğü sen olsan yeter.
***
Duymasa da hiç kimse şair gönlümün
Sende karar kıldığını
Ve içimin şerha şerha yarıldığını
Sen bilsen yeter.
***
Bir gün duysan bittiğimi, tükendiğimi
Çıkıp gelsen uzaklardan korkulu, ürkek...
Bir incecik dal gibi üstüme titreyerek
Eğilsen yeter.
-
Farkında mısın?
Son günlerde ne kadar da aciz kaldık
bize ait cümleler kurmaktan.
Bırak seni seviyorum demeyi,
Bir günaydını bile çok görür
olduk birbirimize.
Tükenen; sevgimiz mi,
Yoksa, yoksa dilimiz mi varmıyor?
Ne sen bana 'iyi misin' diyorsun,
Ne ben sana 'günaydın'.
Farkında mısın?
Ağzımızı bıçak açmıyor...
***
Sebepsiz değil yavan kelimelere
başvurmamız.
Saçlarını bile taramıyorsun eskisi gibi.
Benimse içimden gelmiyor tıraş olmak.
Eskiden daha zili çalmadan
açardın kapıyı.
'Kokunu taa aşağılardan duydum' derdin.
'Özledim' derdin. Kısar gözlerini,
'ya sen ya sen?' derdin...
***
Öylece sarılıp kalırdık kapı eşiğinde.
Kaç gecedir koltuğun bir kenarında
uyuyup kalıyorum. Öyle arttı ki
son günlerde romatizmalarım.
Adeta kar yağıyor geceleri sol omzuma.
Sana ilaçlarımın yerini
korkudan soramıyorum.
Ya cevap vermezsen,
Ya 'git kendin al' dersen.
Korkuyorum işte,
Sevginin tükendiğini bilmekten
korkuyorum...
***
Dün, ilk defa kahvaltı etmişsin
beni kaldırmadan. İlk defa çayı
***
dün soğuk ve şekersiz içtim.
Kaç zamandır adımla seslenmiyorsun bana.
Bir tabloyu meydana getiren
iki unsur gibiyiz.
Senin vurdumduymazlığını,
benim aksiliğim tamamlıyor.
Sen ayrı odadan kalkıyorsun,
ben taa uçtaki odadan.
Bir suçlu gibi öne eğip başımızı,
öylece geçiyoruz yanından birbirimizin.
Hiç umursamadan!...
***
Yok yok, bu böyle olmayacak.
Ya sen aç kıza telefon, ya ben,
bu böyle olmayacak.
İstersen oğlanları sen ara,
onlar seni daha bir severler.
Kısaca ya ben gideyim, ya sen..
Belki de bir zaman ayrı kalırsak,
Kimbilir belki de özleriz birbirimizi...
***
Bu günleri hiç düşünmeden,
o hoyrat, o pervasızca harcadığımız
aşkımıza nasıl muhtacım şimdi, nasıl!
Bilemezsin.
Olsun, bi müddet yemeği dışarıda yerim.
İlaçlarımı masanın üstüne
geceden dizerim.
Parmağıma ip bağlarım falan.
Ya da istersen ben gideyim.
Gideyim de nereye?
Galiba yaşlanmamalı insan..
Şuç, erkek veya kadın olmakta değil.
Suç, dediğim gibi,
o hoyratça harcadığımız yılların
bir bedeli olmalı...
***
Dün, o filmi seyrederken ağladığını
gördüm. Sanma ki fark etmedim.
Sanki ikimizin son dönemi.
Ne kadar açığa vursak da öfkemizi,
gem vuramasak da alışkanlıklarımıza,
Demek ki; bazı şeylerin
çok geç anlaşılıyormuş değeri..
Bir ara gözüm takıldı,
saçlarına karışmış akların.
Benimse kış çoktan oturmuştu
şakaklarıma...
***
Hatırlar mısın
ilk yemeğe çıktığımız günü?
Nasıl da elim ayağıma dolaşmıştı hani..
Hatırlar mısın
***
bir mecal kalırcasına güldüğünü?
Şimdi ise bak yüreğimiz bir mecal.
Dağ başı yalnızlıklarına
mahkum ettik birbirimizi.
Ne zaman biter bu suskunluğumuz bilmem.
Ya bir ölüm anı çığlığıyla...
***
Sahi ben ölürsem ağlar mısın?
Bana, bana hiç sorma.
Düşünmek bile acıtıyor içimi.
Cam kesiği ağrılara gark oluyorum.
Hem benim bildiğim önce,
Erkekler ölür.
O zaman da sen,
O zaman da sen kalacaksın yapayalnız.
Ne yapar, ne edersin bu koca şehirde.
Kim getirir her sabah o çok sevdiğin,
taze fırın ekmeğini?
Kim sular bahçeyi,
Kim budar yediverenlerini?
Ve kim koyar sen daha uyanmadan
Yastığına o en güzel güllerini?...
***
Zor değil mi?
Yaşamın en zor tarafı işte.
Kolay değil alışkanlıklardan bir an
için vazgeçmek.
Zaten, zaten benim tek alışkanlığım da
sensin. Yok, yok, senden vazgeçemem.
Zaten benim bildiğim,
Erkekler özür dilemeli ilk...
***
Galiba daha bir yakışıyor
'Seni seviyorum' demek erkeğe.
Yok yok, bu sabah kalkınca,
ilk işim sana sarılıp ve hiç yüksünmeden
ve kırgınlığı bir yana atıp,
'Seni seviyorum' demeliyim.
'Seni seviyorum, günaydın' demeliyim.
Günaydın bir tanem,
Seni çok seviyorum...
-
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.
***
Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?
***
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
***
Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
***
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?
***
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
***
Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
***
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
-
Sayısını unuttuğum günlerce bekleyişten
Ben yorgunum rıhtım taşları yorgun
Ardarda geçen gemiler durmuyor bu limanda
Duranlardan sen çıkmıyorsun.
***
Bil ki katıksız sancılara razıyım yokluğun olmasa
Bil ki bir avuc biber gözlerime serpilen
Ellerimde soğumadı ellerinin izleri
Durup şiirler okuyorum yoluna.
***
İçimde sıkıntının en dayanılmaz şekli
Kaçıncı kere saatleri susturuyorum
Bensiz çözülüp, sensiz bağlanması yok mu halatların
Tükeniyorum.
-
YASAMAK SAKAYA GELMEZ,
BÜYÜK BİR CİDDİYETLE YASAYACAKSIN
BİR SİNCAP GİBİ MESELA,
YANI, YASAMIN DIŞINDA VE ÖTESİNDE HİÇBİR ŞEY BEKLEMEDEN
YANI, BÜTÜN İŞİN GÜCÜN YASAMAK OLACAK.
***
YAŞAMAYI CİDDİYE ALACAKSIN,
YANI, O DERECEDE, ÖYLESİNE Kİ,
MESELA, KOLLARIN BAĞLI ARKADAN, SIRTIN DUVARDA,
YAHUT, KOCAMAN GÖZLÜKLERİN,
BEYAZ GÖMLEĞİNLE BİR LABORATUARDA
İNSANLAR İÇİN ÖLEBİLECEKSİN,
HEM DE YÜZÜNÜ BİLE GÖRMEDİĞİN İNSANLAR İÇİN,
HEM DE HİÇ KİMSE SENİ BUNA ZORLAMAMIŞKEN,
HEM DE EN GÜZEL,
EN GERÇEK ŞEYİN YASAMAK OLDUĞUNU BİLDİĞİN HALDE.
***
YANI, ÖYLESİNE CİDDİYE ALACAKSIN Kİ YASAMAYI,
YETMİŞİNDE BİLE, MESELA, ZEYTİN DİKECEKSİN,
HEM DE ÖYLE ÇOCUKLARA FALAN KALIR DİYE DEĞİL,
ÖLMEKTEN KORKTUĞUN HALDE ÖLÜME İNANMADIĞIN İÇİN,
YASAMAK, YANİ AĞIR BASTIĞINDAN.
1947
(2)
***
DİYELİM Kİ, AĞIR AMELİYATLIK HASTAYIZ,
YANI, BEYAZ MASADAN
BİR DAHA KALKMAMAK İHTİMALİ DE VAR
DUYMAMAK MÜMKÜN DEĞİLSE DE BİRAZ ERKEN GİTMENİN KEDERİNİ
BİZ YİNE DE GÜLECEĞİZ ANLATMAN BEKTAŞİ FIKRASINA,
HAVA YAĞMURLU MU, DİYE BAKACAĞIZ PENCEREDEN,
YAHUT DA YİNE SABIRSIZLIKLA BEKLEYECEĞİZ
EN SON AJANS HABERLERİNİ.
***
DİYELİM Kİ, DÖVÜŞÜLMEYE DEĞER BİR ŞEYLER İÇİN,
DİYELİM Kİ, CEPHEDEYİZ.
DAHA ORDA İLK HÜCUMDA, DAHA O GÜN
YÜZÜKOYUN KAPAKLANIP ÖLMEK DE MÜMKÜN.
TUHAF BİR HINÇLA BİLECEĞİZ BUNU,
FAKAT YİNE DE ÇILDIRASIYA MERAK EDECEĞİZ
BELKİ YILLARCA SÜRECEK OLAN SAVASIN SONUNU
***
DİYELİM Kİ, HAPİSTEYİZ,
YASIMIZ DA ELLİYE YAKIN,
DAHA DA ON SEKİZ SENE OLSUN AÇILMASINA DEMİR KAPININ.
YİNE DE DIŞARIYLA BERABER YASAYACAĞIZ,
İNSANLARI, HAYVANLARI, KAVGASI VE RÜZGARIYLA
YANI, DUVARIN ARKASINDAKİ DIŞARIYLA.
***
YANİ, NASIL VE NERDE OLURSAK OLALIM
HİÇ ÖLÜNMEYECEKMİŞ GİBİ YAŞANACAK...
-
Mektubunda,gözümde tütüyor demişsin şimdi,
Bir ucu denize uzanan dar sokağımızın,
Arnavut kaldırımları bile,
Hatta,hacı İsmail efendinin tahta kepenkli bakkal dükkanı,
Hangi zat-ı muhtereme ait olduğunu pek bilmediğimiz,
Önünden her geçtiğimizde,o küçücük ellerimizi açıp,
Dualar ettiğimiz türbe,
Arka mahallenin çocuklarına,
Paçalı güvercinler sattığımız o günler,
En sevdiğimiz oyundu hatırlar mısın körebe,
Demek ki,demirci Rüstem”in oğluna verdiler sonunda Şükran”ı,
Hala oynuyor mu demişsin iki film birden,
Birinde Ayhan Işık başrollerde,
Bana kalsa değil bir satırı,
Yazmazdım ya sana tek kelime,
Yaz diyor, bende yazıyorum işte,
Annen,yani makbule teyzenin hatırı,
Aslında küfür kafir gelse de dilime,
Bilirsin; ta okul yıllarından sevmemiştik birbirimizi,
Kırgınım sana,hani şimdi tutup,
Nereden çıktı demeyesin bu mektup,
Selam kelam etmemişsem sebebi malumundur,
Ha,sonra biz senin kadar mürekkep yalamadık hani,
Lafa nerede başlanır.nerede biter,
Bırak mektupta,biz sevdiğimize bile süslü laflar edemedik hiç,
Neyse,bilmem haberin var mı?
Memduh amcayı,yani babanı kaybettik,
Ne vakit hal hatır sormaya gittiysem size,
Hep kapı önünde bulurdum,
Karşı yola doğru dururdu öylece solgun yüzü,
Gelmez diyordu,gelmez bu dürzü,
Senin anlayacağın gözleri açık gitti rahmetlik.
***
Annen sakın duymasın diyorsa da,Salih,
Benden söylemesi,annen geçenlerde evi tefeci tahir”e sattı
Babanın birikmiş borçlarını öylece kapattı,
Hani; doktor,hastahane,ilaç falan,
Olsa olsa şimdi kefen parasıdır elinde kalan,
Bi ara, bi sor ulan,
Bu nasıl bir nefret ki hala bitmedi,
Ulan Salih,ulan Salih,
Yoksa ciğerini oralarda itler mi yedi,
Bir mektup yaz,bir şeyler karala,
İstersen kız bağır,binbir küfür sırala,
Ne dersen de işte,
Zannedersem,annenin de gözleri açık gidecek bu gidişle.
Adresini Sarı Tijen”den aldım,
Önceleri yok,mok dedi,yemin billah,
Neyse imana geldi,
Bakma sen sarıdır,marıdır,yine de iyidir.
Bak Salih,lafı fazla uzatmayacağım,
Geçenlerde sahilde ki bizim kahvede,
Adaşın Salih,kirkor amca,kasap Nedim,
Dört kol pişti atıyorduk ki;
Mahalleden bir ufaklık,nefes nefese;
Makbule teyze,Makbule teyze,
Bir koşu vardık ki,
Çoktan Çapa”ya kaldırmış Sarı Tijen,
İlaç,serum,oksijen,
Korkma,mahalleli aramızda toplayıp masrafları ödedik,
Helali hoş olsun,
Makbule teyzenin az mı su böreğini yedik.
Bir ara doktor dışarı çıkıp,
Başını iki yana sallayıp,haber verin dedi,
Kimi,kimsesi yok mu?
Hep bir ağızdan var dedik, var biziz kimi kimsesi,,
Ulan Salih,ulan Salih ciğerini yoksa oralarda itler mi yedi.
***
Dün gece sıra bendeydi,bendim başında bekleyen,
Bir ara gözlerini açtı,
Elini tuttum,gözlerine takılıp kalmış yaşları usulca sildim,
Yastığın altından küçük bir torba çıkarıp;
Al sende kalsın yavrum,kefen param,
Hani,yarın emri hak olursa dedi,
Öyle bir sıkmışım ki yumruklarımı,
Öyle bir vurmuşum ki duvara,
Küfürün adına günah demişler ha,tövbe.tövbe,
Ulan Salih,ulan Salih,hani bir elime geçsen kazara.
***
Kış diyor mevsim,gelmeye kalkmasın,
Hele bir gelsin bahar yaz,
Sen yine de iyi olduğumu yaz,
Nasıl da tevekkel,nasıl da teslim kaderine,
O an var ya,o an sanki kör bıçaklar soktular en derine,
Yüzünü cama döndü,
Biliyordum ki ağlıyordu,
Elinin tersiyle yüzünü silerken,
Dağlar başına oğul,
Gelen yaşıma oğul,
Sana umud olanın,
Toprak başına oğul,
Kış diyor mevsim,gelmeye kalkmasın,
Hele bir gelsin bahar yaz,
Sen yinede iyi olduğumu yaz,
Son kez gözlerini aralayıp,
Salih”im dedi,Salih”im,
Annen sana Salih”im dedi de,
Sen,bi daha anne diyebilecek misin?
Anne ben geldim kapıyı aç,
Anne karnım aç,
Başım kaşınıyor anne,
Başımı kaşı,
Anlat diyebilecek misin masal anne,
Hani yarım kalmıştı ya dünkü;
Yok Salih yok,
Sen,sen bi daha hiç anne diyemeyeceksin!
Annen,annen ÇÜNKÜ….
-
Adı Gül'dü
Gülleri severdi en çok
Güldü mü güller açardı gül yüzünde
Güllerle bölüşürdü yalnızlığını
Hep gül beklerdi sevdiğinden
Bir de 'gül mevsimini' takvimlerden
Bir gül kokusuna
Bir de 'gül reçeline' dayanamazdı
Hep güller kurutmuştu
Hayatının en hazin sayfalarında
Hep gülerek büyütmüştü sevdasını
Ve her sabah
Bir gül gibi bırakırdı tebessümünü sofraya
Tıpkı sımsıcak bir ekmek gibi
Ahşap bir evin avlusunda
Mis kokulu gülleri derlerdi
Ve bütün sırlarını sadece güllere söylerdi
Ne zaman bir haksızlık görse
Kanayan bir gül gibi
Ahh bu dünyada
Gülü gülle tartsalar derdi
***
Ne okur ne yazardı
Ağlasa gülleri sular
Gülse gülleri okşardı
Ama ne zaman içli bir şarkı duysa
Güllere bakar uzun uzun dalardı
***
İşte öyle bir çiçekti
Şiirimin ucunda gülden bir kalemdi
İşte o kadın
Benim annemdi.
***
Bir bilseniz
Ne güller yeşertti hayatın dikenlerinden
Dökerek gözyaşını
Ve şimdi
O güller süslüyor onun mezar taşını...
-
BeğenAntolojimYorumlarPaylaşTweetle
Sana ibret gerek ise gel göresin bu sinleri
Ger taş isen eriyesin bakıp göricek bunları
***
Şunlar ki çoktur malları gör nice oldu halleri
Son ucu bir gömlek imiş onun da yoktur yenleri
***
Kani mülke benim diyen köşk ü saray beğenmeyen
Şimdi bir evde yatarlar taşlar olmuş üstünleri
***
Bunlar eve girmeyeler zühd ü taat kılmayalar
Ol beyliği bulmayalar zira geçti devranları
***
Kani ol şirin sözlüler kani ol güneş yüzlüler
Şöyle gaib olmuş bunlar hiç belirmez nişanları
***
Bunlar bir vakt beyler idi kapıcılar korlar idi
Gel şimdi gör bilmeyesin mey kangıdır ya kulları
***
Ne kapı vardır giresi ne nimet vardır yiyesi
Ne ışık vardır göresi dün olmuşdürür günleri
***
Bir gün senin dahi Yunus benim dediklerin kala
Seni dahi böyle ede nitekim etti bunları
-
Garibin anası pencerelerden
Yanık türkülerle yollara bakar
İncecik yüzünde her akşam üstü
Çizgi çizgi nokta nokta bir efkar.
***
Fakirin anası her sabah sessiz
Ağlar çocuğunun aç çıplak durduğuna
Elleri koynunda kalır çaresiz
Bin pişman doğduğuna,doğurduğuna.
***
Mahkumun anası susar konuşmaz
Suçu kendisinde sanır.
Kaçar insanlardan aydınlıklardan
Duvarlara bile baksa utanır.
***
Açılsa üstüm biraz,duyar da gece yarısı
Kalkar yatağından gelir
Bir mübarek el usanır yorganıma usulca
Bilirim anamın elidir.
***
Bir merhamet bir sıcaklık bir gurur
Yavrum diyen sesinde
Ve huzurun günde beş vakit nabzı vurur
Beyaz tülbentinde,seccadesinde.
***
Karımın anası anama benzer
Öylesine yakın duygulu ince.
Özü sözü bir,yayla gözesi kadar berrak
Oturtacak yer bulamaz çıkıp yanına gidince
Yüreği destanlar gibi sımsıcak.
***
Ve alnım açıksa,başım dikse
Dirliğimiz varsa,mutluysam
Yüzüme gülüyorsa böyle bu şehir.
Bir beyaz zambak gibi pırıl pırılsa yavrum
Ve yavrumsa herşeyi bana sevdiren bir bir
Bu mutluluk bu düzen bu bitmeyen aydınlık
Anasının yüzü suyu hürmetinedir.
-
Sirkeci’den tren gider,
Ona giden verem gider.
Bir kampana çalar, analar ağlar.
Oğuuul, oğul!
Çocuklar öksüz, gelinler dul.
Sirkeci’den tren gider,
Evim barkım viran gider.
Sirkeci’den tren gider,
Varım yoğum, törem gider.
Sirkeci’den tren gider,
Bir yaldızlı Kur’an gider.
Burada ezan var, orada çan,
Her sabah çınlar tepemizde,
Uyaan, uyaan, uyan!
-
Birinde Eşref Kolçak,Pervin Par,
Küçük,yeşil şişeli gazozlarını özledim demişsin,
Yazlık sinemaların,
Her akşam eve sarhoş dönen bıçkın Rıfat”ı,
Ayşe teyze kızıyor mu hala,
Bahçesinden erik çalan çocuklara,
Saçları briyantinli delikanlılar yine toplanıyor mu önünde?
Kız lisesinin,
Papazı hala bizim mahaledemi oturuyor
Surp Ağopyan kilisesinin,
Acaba Devam ediyor mu yine radyoda,
Yurtlan sesler korosu,
Hatırlar mısın demişsin,Muzaffer Sarısözen”i,Şemsi Yastıman”ı,
Nasılda gülerdik,Orhan Boran”ın Yukisine,
Ya Piraye hanım,yine akşamları ud çalıyor mu verandasında,
Öyle özledim ki bilemezsin,Haliç”e buğday taşıyan,
Mavnaların yanaştığı kırık dökük tahta limanı,
Yaşıyor mu hala,o güleç yüzlü,
Cumalara gidiyoruz diye elimize akide şekeri sıkıştıran,
Mahallemizin imamı,
Ha sahi,Zehra teyzenin evlendi mi ortanca kızı,
Kaç çocuğu var?
Vallahi Sebebi yok,öylesine aklıma geldi,
Galiba siyahtı saçları,
Gözleri çöl ahusu gibi,
Hani yağmurda toprak kokusu gibi,
Ne kadar,ne kadar güzeldi,
Hatırlar mısın demişsin mektubunda,
Ah,Salih kardeşim Ah,
Bunca zamandır sana cevap yazmamamın sebeb-i mahsusu,
Bir yok oluşu nasıl anlatırım korkusu,
Ne yazlık sinemalar kaldı buralarda,
Ne hacı İsmail efendinin tahta kepenkli dükkanı,
Kime ait olduğunu bilmediğimiz türbenin yeri şimdi banka,
Eskiyi hatırlatan bir sizin ev kaldı,anlayacağın,
Ayhan Işık çoktan öldü,
Pervin Par”ı bilmem ama,
Neyse ki Eşref Kolçak yaşıyor hala,
Bak,duyuyor musun? ,
Bu gece mehtap sinemasında diye bağıran
Ve gittikçe uzaklaşan bir çocuğun cılız sesini,
İki film birden,iki film birden,
Bu gece,Mehtap sinemasında iki film birden,
***
Sahi sende duyuyor musun?
-