-
Canlı Yayına Mesaj Gönder
  • 25°C

Ölen Kimsenin Amel Defteri Kapanır Mı?

Ölen kimsenin amel defteri kapanır mı? Öldükten sonra amel defterleri kapanmayan kimseler kimlerdir? İşte öldükten sonra bile sevabı kesilmeyen ameller…

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

"Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah'ın lütfu geniştir, O her şeyi bilir." (Bakara, 261)

SEVABI KESİLMEYEN AMELLER

Resûlullah (s.a.v.) buyurdular:

"İnsan ölünce, şu üç ameli dışında bütün amellerinin sevâbı kesilir: Sadaka-i câriye, kendisinden istifâde edilen ilim, arkasından duâ eden hayırlı evlâd." (Müslim, Vasiyye, 14)

"Sevdiğiniz şeylerden infâk etmedikçe aslâ "birr"e (yâni hayrın kemâline) eremezsiniz! Her ne infâk ederseniz, Allâh onu hakkıyla bilir." (Âl-i İmrân, 92)

Derin bir vecd hâlinde Resûlullâh'ı dinleyen ashâb-ı kirâm, bu âyet-i kerîmeyi de kendi iç dünyalarının derinliklerinde hissedebilmenin ve bu ilâhî dâvetin muhtevâsından hareketle, ellerinde ne varsa hepsini infâk edebilmenin muhâsebesine dalmışlardı. Bu mübârek sahâbîlerden biri de Ebû Talha (r.a.) idi. Onun Mescid-i Saâdet'e yakın, içinde altı yüz hurma ağacı bulunan kıymetli bir bahçesi vardı ve burayı pek severdi. Rasûlullâh'ı (s.a.v.) sık sık dâvet edip ikramlarda bulunarak da bahçesini bereketlendirirdi.

"BİRR"E ERİŞMENİN YOLU

Ebû Talha (r.a.), bu âyet-i kerîmenin tesiriyle, Resûlullâh'a (s.a.v.) gelerek şöyle dedi:

"–Yâ Rasûlallâh! Cenâb-ı Hak kitabında:

"Sevdiğiniz şeylerden infâk etmedikçe aslâ "birr"e eremezsiniz!.." (Âl-i İmrân, 92) buyuruyor. Şüphesiz servetim içinde en kıymetli ve bana en sevimli olanı Beyruhâ diye bilinen bahçemdir. Şu andan itibâren onu Allâh ve Rasûlü'ne bırakıyorum. Umarım ki bu sâyede Rabbim beni birre (hayrın kemâline) ulaştırır ve onu bana âhiret azığı eyler. Yâ Resûlallâh, artık bu bahçede Allâh'ın sana gösterdiği istikâmette tasarruf et."

Rivâyetlere göre bu sözlerinin ardından Ebû Talha (r.a.), bu güzel kararını derhal tatbik etmek için bahçeye gitti. Bahçeye vardığında hanımını bir ağacın gölgesinde otururken buldu. Ebû Talha bahçeye girmedi. Hanımı sordu:

"–Yâ Ebâ Talha! Dışarıda ne bekliyorsun? İçeri girsen ya!"

Ebû Talha:

"–Ben içeri giremem, sen de eşyanı toplayıp çıkıver." dedi.

Beklemediği bu cevâb üzerine hanımı şaşkınlıkla sordu:

"–Neden yâ Ebâ Talha! Bu bahçe bizim değil mi?"

Ebû Talha:

"–Hayır, artık bu bahçe Medîne fukarâsınındır." diyerek âyet-i kerîmenin müjdesini ve yaptığı fazîletli infâkı sevinç ve neşe içinde anlattı.

Hanımının:

"–Bahçeyi ikimiz nâmına mı, yoksa şahsın için mi bağışladın?" suâline de:

"–İkimiz nâmına." diye cevap veren Ebû Talha, bu sefer hanımından huzur içinde şu sözleri dinledi:

"–Allâh senden râzı olsun Ebû Talha! Etrafımızdaki fakirleri gördükçe aynı şeyi düşünürdüm de sana söylemeye bir türlü cesaret edemezdim. Allâh hayrımızı kabul buyursun. İşte ben de bahçeyi terk edip geliyorum!"

Ebû Talha'ya bu fedâkârlığı yaptıran ahlâk-ı hamîdenin ruhlarda kökleşmesi hâlinde ortaya çıkacak güzelliğin, insanlık sathında revaç bulmasıyla yeryüzünde nasıl bir asr-ı saâdet iklîminin oluşacağını tahmin etmek hiç de zor değildir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Vakıf, İnfak ve Hizmet, Erkam Yayınları

Bu Haberi Paylaş:
Canlı Yayına Mesaj Gönder
  • 25°C

Mobil Uygulamalarımız

RADYO TURKUVAZ

05 Mayıs 2024, Pazar
  • 07:00Turkuvaz Sabah
  • 10:00Müziğin Rengi
  • 12:00Turkuvaz Şarkılar
  • 15:00Müziğin Rengi
  • 18:00Karışık Kaset

Namaz Vakitleri

  • İmsak
  • Güneş
  • Öğle
  • İkindi
  • Akşam
  • Yatsı

Ajanda son 12 Saat

AYET, HADİS, SÖZLER

Huzeyfe bin Yeman -radıyallahu anh- Resulullah'ın (s.a.v.) sırdaşı diye meşhur olmuş bir sahabe-î kiramdır. Onun ketum bir şahsiyete sahip olduğunu bilen sevgili Peygamberimiz, dünyada olacak hadiseleri kopacak fitneleri ona anlatmış zamanında yaşayan münafıkları da bir bir tanıtmıştır.

Beni Abs kabilesinden olan Huzeyfe bin Yeman ihtiyar babasıyla Medine'ye gelerek Müslüman olmuştur. O tarihten sonra Resulullah'tan (s.a.v.) hiç ayrılmamış ve mahrem-i esrarı olmuştur.

EFENDİMİZİN SIRDAŞI

O keskin bir zekaya ve kuvvetli bir zihnî kavrayışa sahipti. Hadiseler karşısında soğukkanlı davranıp süratle fikir üreterek meseleleri çözerdi Çok ketumdu. Hiç kimseye sırrından bir şey sızdırmazdı. Onun pratik zeka, kabiliyet ve tecrübesini, cesaret ve kahramanlığını Hendek savaşında görmekteyiz. Bizzat kendisi şöyle anlatıyor.

"Müşrik ordusu üst tarafımızda, Kureyza Yahudileri de alt tarafımızda idi Resulullah (s.a.v.) gece kalkıp yanıma geldi? Bizler şiddetli soğuktan, açlıktan ve gecenin dehşetinden olduğumuz yerde bez parçalarına bürünerek bekleşiyorduk. O gece hayatımda böylesine bir karanlık ve şiddetli rüzgar görmemiştim. Parmak uçlarımızı göremeyecek kadar zifiri karanlık vardı. Rüzgar da gök gürler gibi çok şiddetli esmekteydi. Resulullah (s.a.v.) o gece müşriklerin durumunu kontrol edip haber getirmek üzere beni vazifelendirdi. Dışarı çıktım ama hem korkuyor hem de soğuktan üşüyordum Resulullah (s.a.v.) beni uğurlarken "Allahım! bunu önünden arkasından, sağından, solundan üstünden ve altından koru!" diye dua buyurdu. O an içimdeki korku çekip alındı. Vücudumdan üşüme hissi kaldırıldı. Biraz sonra "Huzeyfe bana gelinceye kadar hiçbir şey yapma, ok ve taş atma. Mızrak ve kılıç vurma." buyurdu

Gece karanlığında müşrik ordusu içine sızdım. Aralarına girip oturdum. Az sonra Ebu Süfyan ayağa kalkıp "Ey Kureyş topluluğu herkes yanındaki arkadaşının kim olduğuna dikkat etsin, size bir şey söyleyeceğim" dedi. Ben hemen sağımdakinin solumdakinin elini tutup: "Sen kimsin?" diye sorarak onların beni tanımalarına fırsat vermedim. Ebü Süfyan sözüne devamla "Ey Kureyş topluluğu! Gördüğünüz gibi şiddetli fırtına her şeyimizi alt üst etti. Atlar, develer kırılmaya, ölmeye başladı. Hemen göç edip burayı terkedin işte ben gidiyorum diyerek devesine bindi." Müşrik ordusu perişan bir halde toplanıp Mekke'ye hareket etti. Rüzgardan üzerlerine yağan taş ve çakıl sesini işitiyordum. Eğer Resulullah (s.a.v.) bana dönünceye kadar hiçbir şey yapma diye emretmeseydi onu bir ok île öldürürdüm. Döndüm Resulullah'a (s.a.v.) geldim. Resulullah (s.a.v.) bu haberleri dinlerken gülümsüyordu. Son derece memnun olduğu yüzlerinden anlaşılıyor ve Allah'a hamdediyordu.

BABASININ DİYETİNİ İSTEMEDİ

Huzeyfe (r.a.) Bedir'de bulunamamıştı. Uhud harbine ihtiyar babasıyla birlikte iştirak etti. Babası şehitlik özlemi içindeydi. Medine'ye yeni gelmişlerdi. Herkes tarafından tanınmıyordu. Uhud günü harp karışınca bilmeyerek Müslümanların kılıçlarıyla şehit edildi. Huzeyfe'ye (r.a.) babasının diyeti verilmek istendi. Fakat o babası için "zaten o şehit olmak istiyordu. Allahım! Şahid ol. Ben onun diyetini diğer Müslümanlara bağışladım " diyerek kabul etmedi. Onun bu engin gönüllülüğü Fahr- ı Kainat (s.a.v.) Efendimizin çok hoşuna gitti. Yine kendisi anlatıyor:

Bir gün Resulullah'a (s.a.v.) ileride olacak fitnelerden sordum

– Ya Resulullah bu seadet günlerinden sonra yine kötü zaman gelecek mi? dedim "Evet gelecek" buyurdu. Bundan sonra hayırlı günler gelir mi? "Evet gelir Fakat o zaman bulanıklık olur." buyurdu. Bulanıklık ne demektir, dedim.

"- Benim yolumu tutmayan kimselerdir, ibadet de yaparlar Günah da işlerler." buyurdu. Tekrar kötü günler olur mu? '-Evet, cehennemin kapılarına çağıranlar olacak, onları dinleyenleri cehenneme atacaklardır" YaResulullah onlar nasıl kimselerdir? "- Onlarda bizim gibi insanlardır. Bizim gibi konuşurlar. "Onların zamanına yetişirsem ne yapmamı emredersiniz dedim. "-Müslümanların cemaatine tabi ol." buyurdu

Ne günler geçmiş kim bilir daha ne günler gelecek Rabbimiz bizleri o fitneli günlerde Kur'an ve sünnet yolunu takip eden Müslüman cemaatine tabî olanlardan eylesin Amin.

Hz. Ebu Bekir (r.a.) Huzeyfe'yi (r.a. ) Umman'daki mürtedlere karşı gönderilen orduya komutan tayin etmiştir. Hz. Ömer (r.a.) Medine'ye çağırıp müşavere heyetine almıştır. Mezopotamya taraflarındaki savaşlara da katılan Huzeyfe bin Yeman (r.a.) Irak ve İran fethinde bulunmuş, Hemedan, Rey ve Deynür'un fetih ordusunda yer almıştır.

Hz. Ömer (r.a.) ona çok güvenirdi. Bir gün memurları arasında münafık bulunup bulunmadığını sormuştu. Bir tane var deyip ısrarına rağmen ismini vermemişti. Ne büyüklük ki, Hz. Ömer (r.a.) da o münafığı kendisi bulmuş ve vazifesine son vermiştir.

NASIL GİTTİYSE ÖYLE DÖNDÜ

Hz. Ömer (r.a.) hilafeti zamanında vali olarak tayin ettiği Huzeyfe'yi (r.a. ) Medayın halkına gönderirken fermanına: "Sözünü dinleyin, itaat edin ve istediğini verin." diye yazmıştı. Oraya vardığında "-Ne istersen verelim" diyen halka; "içinizde bulunduğum sürece yiyeceğimi ve merkebimin yemini isterim." diyerek dünya sevgisi, mal sevgisi diye bir şeyin gönlünde olmadığını belirtmek istemiştir. Hatta Medine'ye dönerken, Medayin'e nasıl gitmişse öylece geldiği için Hz. Ömer (r.a.) Huzeyfe'yi (r.a.) kucaklamış ve:

"Sen benim biraderimsin ben de senin biraderinim" ifadeleriyle ona karşı sevgisini göstermiştir.

O günler ne saadetli günlermiş. Mala mülke değer verilmemiş…menfaatler öne geçmemiş. Bugünler ise fitne dolu, fisk dolu, menfaat dolu… Hizmet için geçici sevgiler gönülde bulunmamalı.

Hz. Osman (r.a.) zamanında Azerbaycan ve Ermenistan'ın fethine gönderilen Huzeyfe (r.a.) orada Kur'an-ı Kerîm'in değişik lehçelerde okunduğunu görür ve Hz. Osman'a (r.a.) Kur'an-ı Kerîm'in Kureyş lehçesi üzerine çoğaltılmasını teklif eder. Kur'anımız çoğaltılır ve belli merkezlere gönderilir.

Yüzden fazla hadis rivayet etmiş bulunan Huzeyfe (r.a.) Hz. Osman'ın (r.a.) şahadetinden sonra 656'da vefat eylemişlerdir. Rabbimizden şefaatlerini niyaz ederiz.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, 1993 – Ekim, Sayı: 092, Sayfa: 026

Huzeyfe bin Yeman (r.a.) Kimdir?
BİZE ULAŞIN